Orlando’da ilk sabahımız havaalanında araba kiralamaya çalışmakla geçti.Daha önce ayarlamış olduğumuz arabada sorun çıkınca tek tek bütün şirketleri gezip fiyat aldık.Her yer aşırı pahalı olunca umutlarımız iyice tükenmişken, uzak bir yerde ki araba kiralama şirketine gidip son kez şansımızı denemeye karar verdik.Sonunda kiralama şirketinde ki yetkilileri ikna etme çabalarımızın başarılı olmasıyla tam da umudu kesmişken arabayı kiralayabildik.İki farklı seçeneğimiz vardı.Ya normal 5 kişilik rahat bir arabayı yada üstü biraz açılan iki kapılı minicik bagajlı bir otoban faresini kiralayacaktık.Tabi ki sırf üstü biraz açılır, daha havalı olur diye fareyi kiraladık.Bagaja kocaman valizlerimiz sığmayınca, arka koltukları yatırıp valizlerimizi yerleştirdikten sonra arkadaşımla birlikte Orlando sokaklarına kendimizi bıraktık.GPS konusunda pek başarılı olmadığımızdan kullanmak zorunda olmak bizi oldukça gerdi.Arkadaşım hiç alışık olmadığı aleti okumaya çalışırken bir yandan da beni şaşırtmadan güvenli yol almamızı sağlayacakken, bende hiç bilmediğim bir arabada, hiç bilmediğim yollarda ,türkiye’de uymadığım için unutmuş olduğum trafik kurallarına dikkat ederek arkadaşımın tariflerine kulak verip , kazasız bir yolculuk geçirmemizi sağlayacaktım.Bir kaç şeyi aynı anda kontrol ederek müziğimizi açıp seyahatimizin tadını çıkardık.
İlk olarak Walt Disney World’ e giriş yaptık.Zannediyorduk ki, küçük kapalı bir alanda çizgi film kahramanlarıyla birlikte bir iki resim çektireceğiz çocukların sevincini izleyeceğiz filan.Ana kapıdan arabamızla giriş yaptıktan sonra arabamızla yeni bir eyalete giriş yapmış gibi etrafımızdaki tabelaları izleye izleye nerede ne yapmamız gerektiğine karar vermeye çalıştık.Bir sürü ayrı kısımdan oluşan eğlence parklarının her biri için en az 100 dolar ödememiz gerektiğini bilmiyorduk tabi.
Zannediyorduk ki bir kere para ödeyip her bir kısımda istediğimiz gibi eğlenebiliriz.Bunun için ilk olarak hayvanat bahçesinden başlamak istedik.Giriş yaptıktan sonra öğrendik ki bir ödeme yalnızca bir park için geçerli oluyormuş.
Görevlilere bir kaç cazgırlık yaptıktan sonra biletimizi istediğimiz başka bir park ile değiştirdik.Muhteşem Magic Kingdom parkına giriş yaptık.Muhteşem muhteşem muhteşemdi, her şey inanılmaz güzeldi.Geçmişten günümüze gelişi anlatan hareketli salon gösterileri, uzayda yaşamı anlatan hızlı roller coester turları, trenlerle tünel içinde oynanan canlı savaş oyunları, masumiyeti anlatan müzikli gösteriler… Tarifinin imkansız olduğu, hayal gücü sınırlarının zirvesine ulaşılarak hazırlanan aktiviteler, hayatta herkesin mutlaka en az bir kere görmesi gereken şekildeydi.Keşke elimde bir güç olsa da bütün çocukların o atmosferi bir kez olsun tatmasını sağlayabilsem…
Hele o geçit töreni yok muydu… İzlerken öyle bir kapılmışım ki kendimi topladığımda gözlerimden pıt pıt yaşlar akıyordu.Çocukluğumda hayal ettiğim bütün çizgi film karakterleri tamda hayal ettiğim gibi gözümün önünden geçip bana el sallayarak gülümsüyordu.
Sanki çocukluğumda hayal ettiğim her şey ama her şey gerçek olmuştu.Bazı şeylerin, ‘sadece hayal ürünü olduğunu’ öğrendiğimde ki üzüntüm gitmiş, ‘hayır her şey aynı masumluğu ve temizliği ile tamamen gerçek işte karşımda duruyor’ diye haykıran çığlıklar içimi sarmıştı.Beynim ise bunları inkar edebilecek hiç bir bahane uyduramayacak kadar kalakalmıştı.Bütün kahramanlarım karşımda şarkı söyleyip dans ederek bana el sallıyordu.Hepsinde tam da hayal ettiğim gülümseyişler vardı.Bütün geçit törenini videoya çektim ki herkes görsün bilsin aynı heyecanı yaşasın.
Geceden de çok yorgun olduğumuzdan, törenin ardından arabamıza gidip otoparkta biraz uyumaya karar verdik.Arabanın üstünü ve camlarını açtıktan sonra öyle bir sızmışız ki arabadan gelen bangır bangır alarm sesini duymamışız. Arkadaşım, bir ara uyanıp alarmı kapatmamı istediğinde alarmın başka arabadan geldiğini söylemiş olduğumu iddia ediyor olsa da hiç bir şey hatırlamıyorum.Güvenlik görevlileri gelip bizi uyandırdığında ise uykulu gözlerle beynimizi toplamaya çalışarak bir süreliğine uyuduğumuzu ve geri döneceğimizi ifade etmeye çalışarak, başımızdan atıp uykumuza devam ettik.
Kendimize geldiğimizde olayları birbirimize hatırlatıp kahkahalar atarak, artık alıştığımız arabamızla Walt Disney içindeki şehir merkezini keşfe çıktık.
Orlando’nun şehir merkezinden daha güzel ve renkli olan bu merkezden istemeye istemeye ayrılarak Magic Kingdom’daki havai fişek şovlarını izlemeye koyulduk.
Rüya gibi bir gün geçirdikten sonra geceyi geçirmek üzere arabımıza güzel bir mekan arayışına girdik.Sonunda bir hastanenin bahçesine park ederek uyumaya çalıştık.Çalıştık diyorum çünkü her küçük bir seste irkilip zenci sesi miydi acaba diye etrafa bakınmaktan gözümü kırpamadım.Sonunda güneş doğunca rahat bir nefes alıp mc donalds a kahvaltı keyfi için kurulduk.Mc donalds artık bizim için yemek ve internet cafe hizmeti dışında duş olarakta kullanılabilen çok kullanışlı bir mekan haline geldi.Şöyleki, arkadaşım iki günlük sokakta yatışımız ardından saçlarının daha fazla yağlanmasına katlanamayarak, mc donalds lavabosunda sıvı sabun ile saçlarını yıkayarak, mc donalds ı hayatımızda bir başka yere daha dahil etmiş oldu.
Ardından çılgınca alışveriş yaparak bütün enerjimizi boşaltıp Orlando için son turları atıp ,Miami sahillerine hazır bir halde arabamızla yola koyulduk…